- ŞÜPHELİ ALACAKLAR ( 213 S. V.U.K.’da Alacakların Şüpheli Hale Geldiği Tarihte Karşılık Ayrılmasını Zorunlu Kılan Bir Düzenleme Bulunmadığı – Alacaklar İçin Şüphelilik Halinin Devam Ettiği Sürece Karşılık Ayrılabileceği )
- VERGİ ZİYAI CEZASININ İPTALİ ( Şüphelilik Hali Devam Eden Alacaklar İçin Uyuşmazlık Döneminde Karşılık Ayrılabileceği – Aslı Aranmayan Geçici Vergi Üzerinden Kesilen Vergi Ziyaı Cezasına İlişkin Davayı Reddeden Vergi Mahkemesi Kararında Hukuki İsabet Görülmediği )
- GEÇİCİ VERGİ ( Şüphelilik Hali Devam Eden Alacaklar İçin Uyuşmazlık Döneminde Karşılık Ayrılmasında Hukuka Aykırılık Bulunmadığı – Aslı Aranmayan Geçici Vergi Üzerinden Kesilen Vergi Ziyaı Cezasına İlişkin Davanın Reddinin İsabetsizliği )
T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2008/399
K. 2010/3271
T. 27.5.2010
• YURTDIŞINDA MUKİM FİRMADAN OLAN ALACAK ( Yurtiçinde İcra Takibi Başlatılabileceği ve Söz Konusu Tutarın Şüpheli Alacak Karşılığı Olarak Ayrılabileceği )
• ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILMASI ( Yurtdışında Mukim Bir Firmadan Olan Alacak/Söz Konusu Tutarın Şüpheli Alacak Karşılığı Olarak Ayrılabileceği – Yurtiçinde İcra Takibi Başlatılabileceği )
• İCRA TAKİBİ ( Yurtdışında Mukim Bir Firmadan Olan Alacak – Para Borcunun İfa Yeri Olan Alacaklı İkametgahındaki İcra Dairesinin de Yetkili İcra Dairesi Olduğu )
213/m. 323
2004/m. 50
1086/m. 10
2675/m. 27
ÖZET : Yurtdışında mukim bir firmadan olan alacak için yurtiçinde icra takibi başlatılabilir ve söz konusu tutar şüpheli alacak karşılığı olarak ayrılabilir.Uyuşmazlık konusu borcun para borcu olması nedeniyle Borçlar Kanunu’nun 73. maddesi uyarınca aksine sözleşme olmaması halinde para borcunun ifa yeri alacaklı ikametgahı olarak belirlenmesi karşısında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesi ve İcra ve İflas Kanunu’nun 50. maddesi gereğince para borcunun ifa yeri olan alacaklı ikametgahındaki icra dairesinin de yetkili icra dairesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davacının ikametgahı İstanbul olduğundan İstanbul İcra Daireleri de uyuşmazlık konusu alacağı takibe yetkilidir.Bu durumda, ticari kazancın elde edilmesi ile ilgili olan ve yetkili icra dairesince takip edildiği anlaşılan alacağın davacı tarafından şüpheli alacak olarak ayrılmasında ve hasılattan düşülmesinde yasaya aykırılık yoktur. Bu itibarla, davacı adına yapılan tarhiyatta ve tarhiyata karşı açılan davayı reddeden Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.İstemin Özeti : 2004 yılı işlemleri incelenen davacının yurt dışında mukim olan bir firmadan tahsil edemediği alacağını şüpheli alacak olarak ayıramayacağı ileri sürülerek adına salınan gelir vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır.Vergi Mahkemesinin kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun şüpheli alacak konusunu düzenleyen 323. maddesinde, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla, dava veya icra safhasında bulunan alacakların şüpheli alacak sayılacağının öngörüldüğü, dosyanın incelenmesinden, İngiliz Virjin Adalarında mukim … Ltd. adına düzenlenen fatura tutarının hasılat olarak kaydedildiği, alacağını tahsil edemeyen davacının 23.03.2004 tarihinde … İcra Müdürlüğü’nde icra takibi başlattığı, icra takibi başlatılan tutarın 2004 yılı hesaplarında şüpheli alacak olarak ayrıldığı ve hasılattan indirildiği, ancak söz konusu tutarın şüpheli alacak karşılığı olarak ayrılamayacağı ileri sürülerek kazanca eklenmesiyle belirlenen matrah üzerinden dava konusu tarhiyatın yapıldığının anlaşıldığı, İngiliz Virjin Adalarında mukim … Ltd. adına düzenlenen fatura içeriği alacağın tahsili şüpheli hale gelmesi nedeniyle … İcra Müdürlüğü’nde icra takibi başlatılmışsa da, yurt dışında mukim bir şirketten olan alacak için o ülkede icrai takibat yapılmadan Türkiye’de icraya başvurarak karşılık ayrılmasının mümkün olmadığı, davacı tarafından, … Ltd. adlı şirketin merkezi ile mali açıdan yapılandığı ve faaliyette bulunduğu ülkeler bilinmesine karşın alacak hakkında yurt dışında takibat yapıldığı ve alacağın tahsili amacıyla dosyanın takip edildiğine dair hiçbir belgenin sunulmadığı, bu nedenle, davacı tarafından ayrılan şüpheli alacak karşılığı kabul edilmeyerek bulunan matrah farkı üzerinden yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, uyuşmazlık konusu alacak için yurt içinde takibat yapılabileceğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:KARAR : 2004 yılı işlemleri incelenen davacının yurt dışında mukim olan bir firmadan tahsil edemediği alacağını şüpheli alacak olarak ayıramayacağı ileri sürülerek adına salınan gelir vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davanın reddine karar veren Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların şüpheli alacak sayılacağı, şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarlarının tahsil edildikleri dönemde kar/zarar hesabına intikal ettirileceği hüküm altına alınmıştır.Bu düzenlemeye göre ticari kazancın elde edilmesi ile ilgili bulunan ve icra takibinde bulunan alacaklar şüpheli alacak olarak ayrılabilecektir.Dosyanın incelenmesinden, İngiliz Virjin Adalarında mukim … Ltd. adına düzenlenen fatura tutarının hasılat olarak kaydedildiği, alacağını tahsil edemeyen davacının 23.03.2004 tarihinde … İcra Müdürlüğü’nde icra takibi başlattığı, icra takibi başlatılan tutara karşılık olmak üzere 2004 yılı hesaplarında şüpheli alacak olarak ayrıldığı ve hasılattan indirildiği, ancak söz konusu tutarın şüpheli alacak karşılığı olarak ayrılamayacağı ileri sürülerek kazanca eklenmesiyle belirlenen matrah üzerinden dava konusu tarhiyatın yapıldığı, Vergi Mahkemesince, İngiliz Virjin Adalarında mukim … Ltd. adına düzenlenen fatura içeriği alacağın tahsili şüpheli hale gelmesi nedeniyle … İcra Müdürlüğü’nde icra takibi başlatılmışsa da, yurt dışında mukim bir şirketten olan alacak için o ülkede icrai takibat yapılmadan Türkiye’de icraya başvurarak karşılık ayrılmasının mümkün olmadığı, davacı tarafından, … Ltd. adlı şirketin merkezi ile mali açıdan yapılandığı ve faaliyette bulunduğu ülkeler bilinmesine karşın alacak hakkında yurt dışında takibat yapıldığı ve alacağın tahsili amacıyla dosyanın takip edildiğine dair hiçbir belgenin sunulmadığı, bu nedenle, davacı tarafından ayrılan şüpheli alacak karşılığı kabul edilmeyerek bulunan matrah farkı üzerinden yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Uyuşmazlık döneminde yürürlükte olan 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunu’nun 27. maddesinde, Türk mahkemelerinin milletlerarası etkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin edeceği hükmüne yer verilmiştir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 50. maddesinin para veya teminat borcu için takip hususunda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunacağı, şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesinin de takibe etkili olduğu hükmü yer almıştır.1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 9. maddesinin birinci fıkrasında, her davanın kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının Türk Kanunu Medenisi gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde görüleceği, aynı Kanun’un 10. maddesinde, davanın mukavelenin icra olunacağı veyahut müddeaaleyh veya vekili dava zamanında orada bulunmak şartıyla akdin vuku bulduğu mahal mahkemesinde de bakılabileceği, aynı Kanun’un 16. maddesinde de, Türkiye dâhilinde malum ikametgahı olmayanlar aleyhindeki mal davalarının Türkiye’de sakin oldukları mahal mahkemesinde ve Türkiye’de malûm meskeni yoksa emvalinin veya munazaalı şeyin veya teminatı varsa o teminatın bulunduğu mahal mahkemesinde bakılacağı öngörülmüştür.Borçlar Kanunu’nun 73. maddesinde, borcun ifa edilmesi lazım gelen yer, iki tarafın sarih veya zımni arzusuna göre tayin edileceği, hilafına bir şart mevcut olmadığı surette borç bir miktar paradan ibaret ise tediye alacaklının verme zamanında mukim bulunduğu yerde vukubulacağı belirtilmiştir.Bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunu’nun 27. maddesi milletlerarası yetki konusunda iç hukuka atıf yapmakta, İcra ve İflas Kanunu’nun 50. maddesi de yetki konusunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na yollama yapmaktadır. Bu itibarla, yabancı unsurlu para borçlarının icra takibinde 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 9. maddesine göre borçlu ikametgahı, 10. maddesine göre akdin vuku bulduğu yer ve 16. maddesine göre borçlunun malvarlığının bulunduğu yer icra daireleri yetkilidir.İncelenen dosyada, uyuşmazlık konusu borcun para borcu olması nedeniyle Borçlar Kanunu’nun 73. maddesi uyarınca aksine sözleşme olmaması halinde para borcunun ifa yeri alacaklı ikametgahı olarak belirlenmesi karşısında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesi ve İcra ve İflas Kanunu’nun 50. maddesi gereğince para borcunun ifa yeri olan alacaklı ikametgahındaki icra dairesinin de yetkili icra dairesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davacının ikametgahı İstanbul olduğundan İstanbul İcra Daireleri de uyuşmazlık konusu alacağı takibe yetkilidir.Bu durumda, ticari kazancın elde edilmesi ile ilgili olan ve yetkili icra dairesince takip edildiği anlaşılan alacağın davacı tarafından şüpheli alacak olarak ayrılmasında ve hasılattan düşülmesinde yasaya aykırılık yoktur. Bu itibarla, davacı adına yapılan tarhiyatta ve tarhiyata karşı açılan davayı reddeden Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.SONUÇ : Açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, 27.05.2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi.T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
E. 2007/20
K. 2007/211
T. 15.6.2007
• ALACAKTAN KARŞILIKLI FERAGAT ( Tahsil Edilemeyen Alacaktan Karşılıklı Olarak Tarafların Feragatı Üzerine Mahkemece Feragat Nedeniyle Davanın Reddine Karar Verildiğinden İlgili Yılda Zarar Yazılmasında Yasal Düzenlemeye Aykırılık Bulunmadığı )
• FERAGAT NEDENİYLE DAVANIN REDDİ ( İlgili Yılda Zarar Yazılmasında Yasal Düzenlemeye Aykırılık Bulunmadığı )
• ZARAR YAZILMASI ( Tahsil Edilemeyen Alacaktan Karşılıklı Olarak Tarafların Feragatı Üzerine Mahkemece Feragat Nedeniyle Davanın Reddine Karar Verildiğinden İlgili Yılda Zarar Yazılmasında Yasal Düzenlemeye Aykırılık Bulunmadığı )
• ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI ( Tahsil Edilemeyen Alacaktan Karşılıklı Olarak Tarafların Feragatı Üzerine Mahkemece Feragat Nedeniyle Davanın Reddine Karar Verildiğinden İlgili Yılda Zarar Yazılmasında Yasal Düzenlemeye Aykırılık Bulunmadığı )
213/m.24,322,323
ÖZET : 1998 yılında alacak kaydedilen ve tahsil edilemeyen alacaktan, karşılıklı olarak tarafların feragatı üzerine, mahkemece feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiğinden, 2002 yılında zarar yazılmasında yasal düzenlemeye aykırılık bulunmamaktadır.İstemin Özeti : 2002 yılı işlemleri incelenen davacı şirket adına ikmalen kurumlar vergisi, geçici vergi salınmış, fon payı hesaplanıp, vergi ziyaı cezası ve özel usulsüzlük cezası kesilmiştir.Ankara 4. Vergi Mahkemesi 22.12.2004 günlü ve E:2004/736, K.2004/1127 sayılı kararıyla; 1998 yılında yapılan iş nedeniyle düzenlenen ve hasılat olarak kaydedilen faturaların bir kısmının ilgili şirket tarafından kabul edilmemesi üzerine 1999 yılında bu alacak için dava açıldığı, ancak diğer firmanın da dava açması üzerine her iki davadan karşılıklı olarak feragat edildiği ve tahsil edilemeyen alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrıldığı, davacı şirketin alacaklı olduğu şirket deprem bölgesinin mükellefi olmadığından 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun geçici 24 üncü maddesinin uygulanması suretiyle şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağı, açılan davalardan karşılıklı olarak feragat edildiğinden, şüpheli halde kalan bir alacağın bulunmadığı, açılan davanın kaybedilmesi durumunda katlanılacak maddi külfetin bertaraf edilmesi karşılığında aynen tahsilinden vazgeçilen, başka bir anlatımla değerine eşit bir edim elde edilmek suretiyle tahsil edildiği ve şüpheli olmaktan çıktığı kabul edilen bir alacak bulunduğu, bu alacağın 2002 yılında kazancın tespitinde indirim konusu yapılamayacağı, davacı şirketin satıştan iadeleri ilgili hesaba kaydetmediği anlaşıldığından, kesilen özel usulsüzlük cezasının hukuka uygun bulunduğu gerekçesiyle kurumlar vergisi, geçici vergi, fon payı, özel usulsüzlük cezası ve vergi ziyaı cezasına karşı açılan davayı reddetmiştir.Yükümlü şirketin temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi 7.6.2006 günlü ve E:2005/657, K:2006/1263 sayılı kararıyla; özel usulsüzlük cezasına ilişkin temyiz istemini reddetmiş, davacı şirketin 2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen raporda, tahsil edemediği alacak için 1999 yılında dava açtığı, ancak 2002 yılında şüpheli alacak için karşılık ayırdığı, açılan davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi nedeniyle 2002 yılında alacağın şüphelilik halinin devam etmediği sonucuna varıldığı, şüpheli alacak ayrılabilmesi için alacağın dava veya icra safhasında bulunmasının öngörüldüğü, 2002 yılında söz konusu alacakla ilgili dava sona erdiğinden şüpheli alacak sayılmasının mümkün olmadığı, ancak davacı şirketin 1998 yılında fatura düzenlediği, bedelini tahsil edemediği tutarı kayıtlarına intikal ettirdiği ve 2002 yılı sonunda bu alacağını tahsil edilemediğinin açık olduğu, bu alacakla ilgili olarak, borçlu şirketle davacı şirket arasında imzalanan 8.11.2002 tarihli protokolle “karşılıklı olarak açılan davalardan hiçbir bedel talep etmeksizin” feragat edilmesine karar verildiği, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 322 inci maddesinin 1 inci fıkrasında alacağın kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline imkan kalmaması halinde değersiz alacak sayılacağının öngörüldüğü, imzalanan protokolün davacı şirketin alacağının tahsilinin imkansız olduğunu göstermeye yeterli belge niteliğinde olduğu, bu itibarla 1998 yılında kayıtlara intikal ettirilen hasılatın, 2002 yılı sonunda tahsil edilememesi nedeniyle zarar yazılmasında kanuna aykırılık bulunmadığından, aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuka uygunluk görülmediği, gerekçesiyle mahkeme kararının vergi asılları ve vergi ziyaı cezasına ilşkin kısmını bozmuştur.Bozma kararına uymayan Ankara 4.Vergi Mahkemesi 31.10.2006 günlü ve E:2006/1698, K:2006/1118 sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca, davanın kurumlar vergisi ve fon payı ile ilgili kısmında ısrar etmiş, vergi ziyaı cezalarının ise Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda bir katı aşan tutarının kaldırılmasına karar vermiştir.Israr kararı yükümlü şirket tarafından temyiz edilmiş, 1998 yılında kurum kazancına hasılat olarak dahil edilen alacağın borçlu şirketten tahsil edilemediği, 2002 yılı kurum kazancından indirilmesinde yasaya aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.Danıştay Tetkik Hakimi Gülsen BİŞKİN’in Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar ısrar kararının bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı A.Kemal TERLEMEZOĞLU’nun Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:KARAR : 2002 yılı işlemleri incelenen davacı şirketin 1998 yılında üstlendiği işten dolayı düzenlediği faturaların hasılat olarak kaydedildiği, ancak bir kısmının borçlu şirket tarafından kabul edilmemesi üzerine ödeme yapılmayan kısımla ilgili olarak 1999 yılında dava açtığı, borçlu şirketin de dava açması sonucu tarafların karşılıklı olarak davalardan feragat ettiği, 19.11.2002 tarihinde davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine, davacı şirketin tahsil edemediği alacak için ayırdığı şüpheli alacak karşılığının gider kaydı kabul edilmediği anlaşılmakta olup, adına 2002 yılı için ikmalen salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ile geçici vergi üzerinden kesilen vergi ziyaı cezasına karşı açılan davanın reddi yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararı, yükümlü şirket tarafından temyiz edilmiştir.Vergi Usul Kanununun “Alacaklarda ve Sermayede Amortisman” başlıklı İkinci Bölümünde yer alan 323 üncü maddede; ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak koşuluyla dava ve icra safhasında bulunan alacaklar şüpheli alacak sayılmış, bu tür alacaklar içi değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayırılabileceği, bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğunun karşılık hesabında gösterilmesi gerektiği, şüpheli alacağın sonradan tahsil edilen kısmının, tahsil edildiği dönemin kar-zarar hesabına intikal ettirilmesi kurala bağlanmıştır.Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesi, seçimini bu yolda kullanmayan ve şüpheli hale gelmiş alacağı için pasifte karşılık ayırmayan ticari ve zirai kazanç sahiplerinin bu alacağı doğrudan zarara atmalarına olanak tanımamıştır. Bu olanak, aynı Yasanın 322 nci maddesinde, tasarruf değerini yitirmiş sayılan alacaklar olan değersiz alacaklar için tanınmıştır. Yasanın 322 nci maddesine göre tahsiline imkan kalmayan alacaklar tasarruf değerini yitirmiş olduklarından, kayıtlı değerleriyle zarara geçirilerek yok edilecektir.Dava dosyasının incelenmesinden, yükümlü şirketin 1998 yılında alacak kaydettiği ancak tahsil edemediği fatura tutarları için 1999 yılında karşılık ayırmadığı, açılan davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine alacağın 2002 yılında şüpheli alacak olarak kaydedildiği, inceleme elemanınca alacağın şüpheli alacak ve değersiz alacak olarak nitelendirilemeyeceği kabul edilerek, şüpheli alacak kaydedilen tutar kurum kazancına ilave edilip ikmalen cezalı tarhiyat önerildiği anlaşılmaktadır.Yukarıda yer alan hükümlere göre şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için alacağın dava veya icra safhasında bulunması öngörülmüş olup, 2002 yılında söz konusu alacakla ilgili dava sona erdiğinden, şüpheli alacak sayılmasına olanak bulunmamaktadır. Ancak, davacı şirketin 1998 yılında fatura düzenleyip bedelini tahsil edemediği tutarı hasılat olarak kayıtlarına intikal ettirdiği ve 2002 yılı sonunda bu alacağın tahsil edilemediği de açıktır. Bu alacakla ilgili olarak davacı şirketle borçlu şirket arasında imzalanan 8.11.2002 tarihli protokolle, karşılıklı olarak açılan davalardan hiçbir bedel talep etmeksizin feragat edilmesine karar verilmiş ve Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesinin 19.11.2002 günlü ve K:2002/579 sayılı kararıyla dava feragat nedeniyle reddedilmiştir.213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesinin 1 inci fıkrasında alacağın kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline imkan kalmaması halinde değersiz alacak sayılacağı öngörülmüş olup, imzalanan protokol davacı şirketin alacağının tahsilinin imkansız olduğunu göstermeye yeterli belge niteliğindedir. 1998 yılı kayıtlarına hasılat olarak intikal ettirilen tutarın, 2002 yılı sonunda tahsil edilememesi nedeniyle zarar yazılmasında kanuna aykırılık bulunmadığından aksi yolda verilen ısrar kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.SONUÇ : Bu nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Ankara 4.Vergi Mahkemesinin 31.10.2006 günlü ve E:2006/1698, K:2006/1118 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 15.06.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.KARŞI OY :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar sonucu itibarıyla yerinde görülen vergi mahkemesi ısrar kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
E. 2006/291
K. 2006/334
T. 8.12.2006
• ŞÜPHELİ ALACAK ( Karşılığının Ancak Alacağın Şüpheli Hale Geldiği Yılda Ayrılabileceği )
• KURUMLAR VERGİSİ BEYANNAMESİ ÜZERİNE TAHAKKUK ETTİRİLEN VERGİ VE FON PAYININ KALDIRILMASI İSTEMİ ( Şüpheli Alacak Karşılığının Ancak Alacağın Şüpheli Hale Geldiği Yılda Ayrılabileceği )
213/m.323,324
ÖZET : Şüpheli alacak karşılığının, ancak alacağın şüpheli hale geldiği yılda ayrılabilir.İstemin Özeti : 2000 yılında şüpheli hale gelen alacak için 2001 yılında karşılık ayrılabilmesi gerektiği ihtirazi kaydıyla verilen 2001 yılı kurumlar vergisi beyannamesi üzerine tahakkuk ettirilen vergi ve fon payının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır.İstanbul 7.Vergi Mahkemesi 8.3.2004 günlü ve E:2002/1198, K:2004/444 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323 üncü maddesinde, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla dava ve icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan veya icra takibine değmeyecek küçük alacakların şüpheli alacak sayılacağının öngörüldüğü, şüpheli alacak karşılığı ayırmanın yükümlülerin ihtiyarına bırakılmasının, onları en çok kar sağladıkları yılda şüpheli alacak karşılığı ayırma yoluna iteceği, bunun ise kanun koyucunun amacına aykırı düşeceği, olayda alacağın 2000 yılında şüpheli hale geldiği ihtilafsız olduğundan, karşılığın bu yılda ayrılması gerektiği, davacının ihtirazi kayıt dilekçesinde 831.300.380.816 liranın tamamının şüpheli alacak karşılığı olarak belirtildiği, dava dilekçesinde 541.612.041.330 liranın da, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 324 üncü maddesine göre vazgeçilen alacaklar kapsamında olduğunun ileri sürüldüğü, ancak davacı tarafından ihtirazi kayıt dilekçesinde bu hususa hiç değinilmediği, 324 üncü maddede, konkordato veya senet yoluyla alınmasından vazgeçilen alacakların borçlunun defterinde özel bir karşılık hesabına alınacağının açıklandığı, dava dilekçesine ekli belgelerin incelenmesinden bu belgelerin resmi bir belge niteliğinde olmadığı ve borçluya ait senetlerin henüz alınmadığının anlaşıldığı, davacının vazgeçilen alacakla ilgili iddiasına da itibar edilemeyeceği gerekçesiyle, davayı reddetmiştir.Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi 5.5.2005 günlü ve E:2004/1675, K:2005/808 sayılı kararıyla, vazgeçilen alacakla ilgili iddiaların, mahkeme kararının dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve mahkeme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinin birinci fıkrasında, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesiyle ilgili olmak şartıyla dava veya icra safhasında bulunan alacakların şüpheli alacak sayılacağı ve ikinci fıkrasında şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceğinin öngörüldüğü, bu düzenlemede alacağın şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir hükme yer verilmediği, alacağın maddede gösterilen niteliklere sahip olup olmadığının önemli olduğu, dönemin değişmesiyle alacağın şüpheli olma niteliğini kaybettiğinin kabulünün kanunda öngörülmeyen, bu nedenle de kanunla tanınan bir hakkın bertaraf edilmesi anlamına geleceği, dava dilekçesine eklenen listede tahsil edilemeyen alacaklarla ilgili olarak açılan davalara ilişkin bilgilere yer verildiği, bu bilgilerin doğruluğu araştırılmak suretiyle alacakların şüphelilik halinin devam edip etmediğinin tespiti gerektiği, bu tespitin yapılması durumunda, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayrılmamasının bir önem arzetmeyeceği, mahkemece, kayıtlarda alacak olarak görünen meblağ için şüpheli hale geldiği dönemde karşılık ayrılmamış olması nedeniyle şüpheli alacak olarak kabul edilmemesinin yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle, mahkeme kararının bu hususa ilişkin hüküm fıkrasını bozmuştur.Bozma kararına uymayan İstanbul 7.Vergi Mahkemesi 31.5.2006 günlü ve E:2006/922, K:2006/1372 sayılı kararıyla; davanın reddine ilişkin kararında ısrar etmiştir.Israr kararı yükümlü şirket tarafından temyiz edilmiş, kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.Danıştay Tetkik Hakimi Özlem ULAŞ’ın Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulüyle Danıştay Dördüncü Dairesince verilen bozma kararında yer alan esaslar doğrultusunda ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.Danıştay Savcısı İbrahim ERDOĞDU’nun Düşüncesi : Danıştay bozma kararındaki gerekçede belirtilen nedenler doğrultusunda temyiz isteminin kabulü ile temyiz konusu vergi mahkemesi ısrar kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:KARAR : İstanbul 7.Vergi Mahkemesinin 31.5.2006 günlü ve E:2006/922, K:2006/1372 sayılı ısrar kararı, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.SONUÇ : Bu nedenlerle temyiz isteminin reddine, 08.12.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.KARŞI OY :Temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının Danıştay Dördüncü Dairesinin bozma kararındaki esaslar uyarınca bozulması gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2004/101
K. 2005/503
T. 29.3.2005
• ALACAĞIN ŞÜPHELİ HALE GELMESİ ( Karşılık Ayırmak Suretiyle Zarar Yazılabilmesi İçin Bu Alacağın Daha Önce Hasılat Olarak Kaydedilmesi Gerektiği )
• KARŞILIK AYIRABİLME ( Alacağın Şüpheli Hale Geldiğini Kabul Ederek Zarar Yazılabilmesi İçin – Bu Alacağın Daha Önce Hasılat Olarak Kaydedilmesi Gerektiği )
• HASILAT OLARAK KAYDEDİLME KOŞULU ( Alacağın Şüpheli Hale Geldiğini Kabul Ederek Karşılık Ayırmak Suretiyle Zarar Yazılabilmesi İçin )
213/m. 323
ÖZET : Bir alacağın şüpheli hale geldiğini kabul ederek karşılık ayırmak suretiyle zarar yazılabilmesi için, bu alacağın daha önce hasılat olarak kaydedilmesi gerekmektedir.İstemin Özeti : 2001 yılı işlemleri incelenen davacının şüpheli alacak için karşılık ayırması eleştirilerek hesaplanan matrah farkı nedeniyle, ilgili yılda yararlanılmayan yatırım indirimi tutarı dikkate alınarak gelir ( stopaj ) vergisi salınmış, fon payı hesaplanmış, vergi ziyaı cezası kesilmiştir. Denizli Vergi Mahkemesi, 23.10.2003 günlü ve E:2003/67, K:2003/576 sayılı kararıyla; Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre bir alacağın şüpheli alacak sayılarak pasifte karşılık ayrılabilmesi için, ticari ve zırai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olan ve varlığı konusunda şüphe bulunmayan bir alacağın mevcut olması, ancak sözkonusu alacağın dava ve icra safhasında olmakla tahsilinin şüpheli hale gelmesi gerektiği, olayda; davacının Koçbank Anonim Şirketine olan kredi borçlarından dolayı banka tarafından el konulan para ve menkul kıymetlerin iadesi için dava açıldığı ve ortada borçlara haksız olarak el konulduğu konusunda mahkemece verilmiş bir karar bulunmadığından, varlığı konusunda hiçbir şüphe bulunmayan bir alacaktan sözedilemeyeceği gibi bu davanın bir alacak davası değil eda davası olması nedeniyle şüpheli alacak olarak pasifte karşılık ayrılmasına kanunen imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı, bir alacak davasının sözkonusu olduğunu, alacağın içinde repo ve hazine bonosu gelirinin yer aldığını, bankanın şirketin bilgisi dışında alacaklarına el konulduğunu ileri sürmekte ve kararın bozulmasını istemektedir.Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.Tetkik Hakimi Sevil Bozkurt’un Düşüncesi : Davacının sözü edilen alacağı, şüpheli alacak sayarak karşılık ayırabilmesi için gelir olarak kaydedip kaydetmediği konusunda yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucuna göre karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı A.Kemal Terlemezoğlu’nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığı gibi 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323.maddesi hükmüne göre alacağın şüpheli alacak olması için alacağın, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması, dava veya icra safhasında olması, zamanında tahsil edilememesi gerekmektedir. Olayda, davacı şirketin Koçbank A.Ş’ye olan kredi borcundan dolayı banka tarafından el konulan para ve kıymetlerin geri iadesinin istenilmesi zamanında ödenmeyen ticari alacak mahiyetinde olmayıp dava açılması alacağın şüpheli alacak olarak kabulünü gerektirmediği ve karşılık ayrılması mümkün bulunmadığından istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:KARAR : Davacının 2001 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu … Anonim Şirketi tarafından haksız olarak el konulduğu iddiasıyla dava konusu yaptığı alacaktan Eximbank’a ödenen kısım düşülüp kalan tutar üzerinden karşılık ayrılması eleştirilerek hesaplanan matrah farkı nedeniyle, ilgili yılda yararlanılmayan yatırım indirimi tutarı dikkate alınarak tarhiyat yapılmıştır.213 sayılı Vergi Usul Kanununun “şüpheli alacaklar” başlıklı 323 üncü maddesinde; ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla, dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların şüpheli alacak sayılacağı belirtilmiş, bu alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği ifade edilmiştir.Bu düzenlemeyle tahsil edilmemekle birlikte tahakkuk etmesi nedeniyle tahakkuk tarihinde hasılat olarak kaydedilen ve karın oluşumunu etkileyen alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmesi durumunda pasifte bu miktar kadar karşılık ayrılarak daha önce yapılan bu gelir kaydının sıfırlanması olanağı sağlanmıştır. Yani, bir alacağın şüpheli hale geldiğini kabul ederek karşılık ayırmak suretiyle zarar yazılabilmesi için, bu alacağın daha önce hasılat olarak kaydedilmesi gerekmektedir.Davacı, 12.4.2001 tarihli yazı ile … Anonim Şirketinden 2.679.400 dolar döviz kredisi kullandırılmasını talep etmiş, banka da bu isteği kabul ederek sözü edilen tutarı Türk lirası karşılığı davacının vadesiz hesabına alacak olarak geçirmiştir. Daha sonra banka; davacının talimatı olmaksızın davacı ile arasında forward işleminden doğan ve alınan kredi tutarına isabet eden alacağı bu kredi ile kapatmış, yine davacının hesabında yer alan yurtdışı satış hasılatı, hazine bonosu ve repo gelirini de kullanmak suretiyle Eximbank’a olan kredi borcunu ödemiştir. … Anonim Şirketi 10.8.2001 tarihinde davacıya ihtarname göndererek döviz kredisinin ve Eximbank’a ödenen kredi tutarının kendisine ödenmesini, aksi halde alacağın tahsili için yasal yollara başvurulacağını bildirmiştir. 29.8.2001 tarihinde haciz takibine başlamış, davacı hacze itiraz etmiş, … Anonim Şirketi de itirazın iptali istemiyle Denizli 4. Asliye Mahkemesine başvurmuştur. Davacı 17.9.2001 tarihinde de, kendisine ait olan kıymetlere el konulduğunu iddia ederek iadesi istemiyle dava açmıştır.Danıştay Dördüncü Dairesinin 18.2.2004 günlü ara kararı ile bu davanın akibeti davacı şirketten sorulmasına rağmen cevap alınamamıştır. Davacının alacak davasına konu ettiği miktar, …’tan alınan döviz kredisi ile hazine bonosu ve repo gelirlerine ilişkin olup, bunların Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinde yer alan şartlar doğrultusunda ilgili yıl hesaplarına gelir olarak kaydedilmesi halinde şüpheli alacak karşılığı ayrılması yasaya uygun olduğundan davacının defter ve belgeleri üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile bu açıdan bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Denizli Vergi Mahkemesinin 23.10.2003 günlü ve E:2003/67, K:2003/576 sayılı kararının bozulmasına 29.3.2005 gününde oyçokluğuyla karar verildi.KARŞI OY :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara karşıyım.T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2004/255
K. 2004/1580
T. 29.6.2004
• GAYRİMENKUL SATIŞ VAADİ VE İNŞAAT SÖZLEŞMESİNİN FESHİ ÜZERİNE ÖDENEN TUTARLAR İÇİN İCRA TAKİBİNE BAŞLANMASI ( Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılarak Gider Gösterilebileceği )
• İCRA TAKİBİNE BAŞLANMASI ŞARTIYLA ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILABİLMESİ ( Gayrimenkul Satış Vaadi ve İnşaat Sözleşmesinin Feshi Üzerine İade Edilmeyen Tutarların Gider Gösterilebileceği )
• ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILARAK GİDER GÖSTERİLEBİLME ( Gayrimenkul Satış Vaadi ve İnşaat Sözleşmesinin Feshi Üzerine Ödenmiş Olup İade Edilmeyen Tutarlar )
• GİDER GÖSTERİLEBİLME ( İcra Takibine Konu Edilen Şüpheli Alacak – Gayrimenkul Satış Vaadi ve İnşaat Sözleşmesinin Feshi Üzerine İade Edilmeyen Tutarlar )
213/m.323
ÖZET : Gayrimenkul satış vaadi ve inşaat sözleşmesinin feshi üzerine ödediği tutarların geri ödenmemesi ve icra takibine başlanılması nedeniyle şüpheli alacak karşılığı ayırıp, gider kaydeden davacı adına ikmalen kurumlar vergisi salınıp, fon payı hesaplanmıştır. Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinde, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idamesi ile ilgili olmak şartıyla dava veya icra safhasında bulunan alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği belirtilmiş olup, maddede, şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılabilmesi için alacağın, daha önce hasılat olarak kayıtlara intikal ettirilmesi gerektiğine dair bir düzenleme bulunmadığı, alacak hesabına kayıtlı olmasının yeterli olduğu, olayda davacının yaptığı gayrimenkul satış vaadi ve inşaat sözleşmesinin feshi nedeniyle o güne kadar ödenen miktarın icra takibine başlandığı tarihteki kurdan değerlemeye tabi tutulup, karşılık ayrılarak gider kaydedildiği, bu durumda söz konusu alacağın ödenmemesi ve icra takibine başlanmış olması nedeniyle şüpheli alacak olarak pasifte karşılık ayrılmasında yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle vergi ve cezaların kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararı hukuka uygun olup onanması gerekir.İstemin Özeti : … Gayrimenkul Geliştirme İşletmecilik Anonim Şirketi ile arasında yapılan gayrimenkul satış vaadi ve inşaat sözleşmesinin feshi üzerine ödediği tutarların geri ödenmemesi ve icra takibine başlanılması nedeniyle şüpheli alacak karşılığı ayırıp, gider kaydeden davacı adına ikmalen kurumlar vergisi salınıp, fon payı hesaplanmıştır. Denizli Vergi Mahkemesi, 23.10.2003 günlü ve E:2002/510, K:2003/577 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idamesi ile ilgili olmak şartıyla dava veya icra safhasında bulunan alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği belirtilmiş olup, maddede, şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılabilmesi için alacağın, daha önce hasılat olarak kayıtlara intikal ettirilmesi gerektiğine dair bir düzenleme bulunmadığı, alacak hesabına kayıtlı olmasının yeterli olduğu olayda, davacının … Gayrimenkul Geliştirme ve İşletmecilik Anonim Şirketi ile yaptığı gayrimenkul satış vaadi ve inşaat sözleşmesinin feshi nedeniyle o güne kadar ödenen ve “Yapılmakta Olan Yatırımlar Hesabı”nda izlenen tutardan cayma tazminatı düşülerek kalan miktarın sözleşmenin feshi üzerine 5.1.2001 tarihinde “Diğer Ticari Alacaklar” hesabına kaydedildiği ve yıl sonunda, icra takibine başlandığı tarihteki kurdan değerlemeye tabi tutulup, karşılık ayrılarak gider, oluşan kur farkının ise, kambiyo karları hesabına gelir kaydedildiği, bu durumda söz konusu alacağın ödenmemesi ve icra takibine başlanmış olması nedeniyle şüpheli alacak olarak pasifte karşılık ayrılmasında yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle vergi ve cezaların kaldırılmasına karar vermiştir. Davalı İdare, yapılan tarhiyatın yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.Tetkik Hakimi Hülya Z.Yıldırım’ın Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı A.Kemal Terlemezoğlu’nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, isteminin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:KARAR : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.SONUÇ : Bu nedenle, temyiz isteminin reddine 29.6.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2003/1774
K. 2004/1490
T. 23.6.2004
• KURUMLAR VERGİSİ ( Tahakkuk Esasına Tabi Olması-Royalty ve Lisans Devir Ücretlerinin Tahsil Edilememesi ve Sonradan da Ücretten Protokolle Feragat Edilmesi )
• LİSANS DEVİR ÜCRETİNİN TAHSİL EDİLEMEMESİ ( Kurumlar Vergisi Matrahına Dahil Olması-Sonradan Alacaktan Feragat Edilmesi )
• ROYALTY BEDELİNİN TAHSİL EDİLEMEMESİ ( Kurumlar Vergisi Matrahına Dahil Olması-Sonradan Alacaktan Feragat Edilmesi )
• ALACAKLARIN TAHSİL EDİLEMEMESİ VE SONRADAN BU ALACAKLARDAN FERAGAT EDİLMESİ ( Kurumlar Vergisi Matrahına Etkisi Olup Olmayacağı )
• TAHAKKUK ESASI ( Kurumlar Vergisi-Alacağın Tahsil Edilmiş Olup Olmamasının Matraha Etkisi Olup Olmayacağı )
• VAZGEÇİLEN ALACAKLAR ( Kurumlar Vergisi-Matraha Dahil Edilip Edilmemesi )
193/m.1
5422/m.13
213/m.322,323,324
ÖZET : Gelir vergisi kanunu hükümlerine göre ticari kazancın elde edilmesinin tahakkuk esasına bağlanması karşısında, ilgili dönemde tahakkuk ettiği ihtilafsız olan royalty bedelleri ile lisans devir bedellerinin matraha dahil edilmesinde kanuna aykırılık bulunmadığı gibi, ek protokol ile çok sonradan bu gelirlerden vazgeçilmiş olması ilgili dönem için gelirin tahakkuk etmesi durumunu değiştirmez.İstemin Özeti : Davacı kurumun 2000 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu sözleşmelerden doğan alacağı niteliğinde olan royalty bedelleri ile lisans devir bedellerini gelir kaydetmediği ileri sürülerek re’sen kurumlar vergisi salınıp, fon payı hesaplanmış, vergi ziyaı ve özel usulsüzlük cezası kesilmiştir. Ankara 5. Vergi Mahkemesi 20.5.2003 günlü ve E:2003/70, K:2003/512 sayılı kararıyla; sözleşmelerden doğan alacağı niteliğinde olan royalty bedelleri ile lisans devir bedellerinden dolayı bulunan ve matrah farkına neden olan sözkonusu gelirlerin ilgili yılda şirket tarafından nakden veya hesaben elde edilmediği, bu gelirler üzerinde hukuken ve iktisaden tasarruf etme yetkisinin bulunmadığı, anılan dönemde tahakkuk etmemiş ve tahsil edilmemiş gelirler için Vergi Usul Kanununun 322 ve 323 üncü maddeleri hükümlerinin de uygulanma olanağı bulunmadığı, tahakkuk ve tahsil etmeyen bir gelir içinde fatura düzenlenemeyeceği gerekçesiyle tarhiyatın kaldırılmasına karar vermiştir. Vergi Dairesi Müdürlüğü, sözleşmenin yapılması ile ilgili gelirlerin tahakkuk ettiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.Savunmanın Özeti : Cevap verilmemiştir.Tetkik Hakimi Mustafa Bahtiyar’ın Düşüncesi : Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre ticari kazancın elde edilmesi tahakkuk esasına bağlanmıştır. Geliri doğuran muamelenin eksiksiz olarak tekemmül etmiş olması, gelirin elde edilmiş sayılması için yeterlidir. Olayda, lisans devir sözleşmeleri ile devir bedeline ve royalty bedellerine hak kazanılmıştır. Dolayısıyla gelir tahakkuk etmiş bulunmaktadır. Ek protokol ile çok sonradan bu gelirlerden vazgeçilmiş olması, ilgili dönem için gelirin tahakkuk etmesi durumunu değiştirmemektedir. Bu nedenle, ilgili dönemde tahakkuk ettiği ihtilafsız olan gelirlerin matraha dahil edilmesinde kanuna aykırılık bulunmadığından, mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı A.Kemal Terlemezoğlu’nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, isteminin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:KARAR : Uyuşmazlık, davacı kurumun sözleşmelerden doğan alacağı niteliğinde olan lisans devir bedelleri ile royalty bedellerinin gelir yazılıp yazılmayacağına ilişkindir.Kurumlar Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinde “Kurumlar Vergisi, birinci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır.” denilmektedir. Gelir Vergisi kanununun 1 inci maddesine göre gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarıdır.Türk vergi sisteminde ticari kazançta tahakkuk esası geçerlidir. Tahakkuk gelirin mahiyet ve tutar itibarıyla kesinleşmesidir. Bunun için geliri doğuran muamelenin eksiksiz olarak tekemmül etmiş olması gereklidir.Olayda, davacı kurum, elinde bulundurduğu, “…” markasını lisans devir sözleşmeleri ile devretmiştir. Bunun karşılığında ise franchise bedeli olarak 20.000 Dolar ve aylık hasılatlar üzerinden % 5 royalty bedeli almaya hak kazanmıştır. Sözleşmelerin yapılarak markanın kullanılmaya başlanması ile davacı yönünden sözleşmede yazılı bedeller talep edilebilir hale gelmiştir. Bu bedellerin tahsil edilip edilmemesi önem arzetmemektedir. Sözleşmede yazılı bedellerin tahsil edilmemesi veya tahsilinden vazgeçilmesi halinde ise Vergi Usul Kanununun 322, 323 ve 324 üncü maddelerine göre işlem yapılacağı tabiidir.Bu durumda, sözleşmelerde yazılı tutarlar davacı yönünden tahakkuk ettiğinden ve ticari kazançta tahakkuk esası cari olduğundan, ilgili dönem için tahakkuk eden franchise ve royalty bedellerinin gelir yazılması gerekmektedir. İhbarnamelerin tebliğinden sonra yapılan ek protokoller ile bu bedellerden vazgeçilmesi de bu durumu değiştirmemektedir. Dolayısıyla, davanın reddi gerekirken tarhiyatı kaldıran mahkeme kararında yasaya uyarlık bulunmamaktadır.SONUÇ : Bu nedenle, Ankara 5. Vergi Mahkemesinin 20.5.2003 günlü ve E:2003/70, K:2003/512 sayılı kararının bozulmasına 23.6.2004 gününde oyçokluğuyla karar verildi.AZLIK OYU :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar mahkeme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara karşıyım.T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2002/4579
K. 2004/355
T. 2.3.2004
• ŞÜPHELİ ALACAKLAR KARŞILIĞI AYIRMA ŞARTLARI ( Kefiili Alacaklar – Teminatlı Alacak Sayılmaması – Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılabileceği )
• KEFİLLİ ALACAKLAR İÇİN ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILABİLECEĞİ ( Teminatlı Alacak Sayılmama – İcra Safhasında Bulunma Şartı )
• TEMİNATLI OLMAYAN ALACAKLAR ( İcra Safhasında Bulunan Kefilli Alacaklar – Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılabileceği )
6183/m.10,11
213/m.323
ÖZET : İcra sahfasında bulunan kefilli alacaklar, teminatlı alacak kapsamında olmadığından, şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecektir.İstemin Özeti : Factoring hizmetleriyle uğraşan davacı kurum 2000 yılı kurumlar vergisi beyannamesini icra safhasında bulunan kefilli alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılması gerektiği ihtirazı kaydıyla vererek tahakkuk eden vergi ve fon payının iadesi istemiyle dava açmıştır. İstanbul 3. Vergi Mahkemesi 20.6.2002 günlü ve E: 2001/813, K: 2002/1178 sayılı kararıyla; kefilin malvarlığının diğer unsurlar gibi hemen nakde çevrilmesinin ve alacaklının uhdesine geçmesinin söz konusu olmadığı, kambiyo usulüne göre takip gerektirdiği, dolayısıyla şahsi kefaletin teminat olmadığı ve risk faktörü taşıdığı, nitekim 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda da teminatlar 10 uncu maddede sayılmasına rağmen şahsi kefaletin 11 inci maddede düzenlendiği, davalı İdarece aciz vesikası alınmadan karşılık ayrılamayacağı yolundaki iddianın da Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesi hükmü karşısında geçersiz olduğu, hem borçlu hem de kefil hakkındaki takibin sonuçsuz kalması halinde alacağın şüpheli halden çıkıp, değersiz alacak haline geleceği, Kanunun 323 üncü maddesinde dava veya icra safhasında bulunan alacakların şüpheli alacak sayılacağının açıkça belirtildiği, bu durumda ihtirazı kayıt kabul edilmeyerek yapılan tahakkukta isabet bulunmadığı gerekçesiyle tahakkuk eden vergi ve fon payının kaldırılmasına karar vermiştir. Davalı İdare, şahsi kefaletin teminat sayıldığını ve kefili alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağını ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.Tetkik Hakimi Mustafa Bahtiyar’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı A.Kemal Terlemezoğlu’nun Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemiştir.Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:KARAR : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.SONUÇ : Bu nedenle, temyiz isteminin reddine 2.3.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2002/1668
K. 2003/563
T. 27.2.2003
• ŞÜPHELİ ALACAKLARA KARŞILIK AYRILMASI ( Katma Değer Vergisi İçin Karşılık Ayrılmasının Hukuka Aykırı Olmadığı – Vergilendirmede Adalet İlkesi – Geçici Verginin Beyan Dönemi Geçtikten Sonra Tarhiyat Yapılamayacağı – Geçici Vergi İçin Gecikme Faizi ve Vergi Ziyaı Cezası İstenilebileceği – Alacağın Şüpheli Hale Geldiği Yılda Karşılık Ayrılmasının Zorunlu Olmadığı )
• VERGİLENDİRMEDE ADALET İLKESİ ( Şüpheli Alacaklara Karşılık Ayrılması – Katma Değer Vergisi Tutarı İçin Karşılık Ayrılmasının Hukuka Aykırı Olmadığı )
• KATMA DEĞER VERGİSİ TUTARI İÇİN KARŞILIK AYRILABİLMESİ ( Şüpheli Alacaklar İçin Karşılık Ayrılması – Vergilendirmede Adalet İlkesi )
213/m.323,353/1
193/m.Mük.120
ÖZET : Alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayrılmasının zorunlu olmadığı ve tahakkuk eden ancak yükümlü tarafından tahsil edilmeden vergi dairesine ödenen katma değer vergisinin şüpheli hale gelen alacaklar için karşılık ayırırken soyutlanamayacaktır.İstemin Özeti: Davacı şirketin 1996 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu, şüpheli hale geldiği herhangi bir belge ile kanıtlanamayan bir kısım alacaklar için ve 1995 yılı şüpheli hale gelen alacaklara ait ihtilaflı dönem için yersiz karşılık ayrıldığının, şüpheli alacak olarak karşılık ayrılan tutarlara dahil edilen katma değer vergisinin yersiz olarak karşılık hesaplarına aktarıldığının ve asıl alacak tutarından fazla tutarlarda karşılık ayrıldığının tespit edildiği ileri sürülerek bulunan matrah farkı üzerinden inceleme raporuna göre re’sen kurumlar vergisi, gelir ( stopaj ) vergisi ve geçici vergi salınıp fon payı hesaplanmış, ağır kusur cezası kesilmiş, bir kısım giderleri için muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı fatura kullandığının tespit edildiği ileri sürülerek özel usulsüzlük cezası kesilmiştir. İstanbul 3. Vergi Mahkemesinin 23.11.2001 günlü ve E: 2001/168, K: 2001/1424 sayılı kararıyla; şüpheli hale geldiği herhangi bir belge ile kanıtlanamayan bir kısım alacaklar ile asıl alacak tutarından fazla tutarlarda karşılık ayrılan tutarlar için bulunan matrah farkına isabet eden kurumlar vergisi, gelir ( stopaj ) vergisi ve fon payında hukuka aykırılık görülmediği, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323. maddesinde, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayrılmasının zorunlu kılındığı yolunda bir hükmün yer almaması ve alacağın takib eden dönemde de anılan maddede öngörülen koşulları halen taşıyıp taşımadığı hususu önem arzettiğinden sadece dönemin değişmesinin alacağın şüpeli olma niteliğini kaybettiğinin ve bu şekilde tasarruf değerini muhafaza eden alacak için karşılık ayırma imkanının ortadan kalktığı kabul edilemeyeceğinden 1995 yılında şüpheli hale gelen alacaklar için ihtilaflı dönemde karşılık ayrılması nedeniyle bulunan matrah farkının yasal olmadığı, anılan 323. maddede tahsil edilmeyen ve şüpeli hale gelen alacaklar için genel olarak düzenlenen karşılık ayırma ilkesinin katma değer vergisini kapsamadığı yönünde bir hüküm bulunmadığı, mal ve hizmet satışları dolayısıyla tahsili şüpeli hale gelen alacaklar için söz konusu olan karşılık ayırma esasının tahakkuk eden ancak yükümlü tarafından tahsil edilmeden vergi dairesine Ödenen katma değer vergisi bakımından uygulanmamasının Vergi Usul Kanunundaki düzenleme şekline ve vergilemede adalete aykırı düşeceğinden ve katma değer vergisi esasında indirim müessesesiyle de bağdaşmayacağından karşılık ayrılan tutarlardan katma değer vergisine ilişkin alacakların soyutlanması suretiyle bulunan matrah farkında isabet görülmediği, matrah farkının defter ve belgeler üzerinden tespit edilmesi nedeniyle kusur cezası uygulanması, re’sen ve ikmalen tarh edilen vergiler üzerinden geçici vergi salınması mümkün bulunmadığı gibi vergi ziyama yol açıldığından söz edilerek ceza da kesilemeyeceğinden cezalı geçici verginin ve davacı şirket tarafından fatura alınmadığı ve verilmediği yolunda somut bir tespit bulunmadığından 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353/1. madde uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen reddine karar vermiştir. Vergi Dairesi Müdürlüğü, düzenlenen inceleme raporuna dayanarak yapılan tarhiyatın aynen onanması gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.Savunmanın Özeti: Yasal dayanaktan yoksun temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.Tetkik Hakimi Fikret Erkan’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı Ahmet Alaybeyoğlu’nun Düşüncesi: 1995 yılıyla ilgili işlemleri incelenen davacı adına düzenlenen rapora göre yapılan tarhiyata yönelik davayı kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararı Vergi Dairesi Müdürlüğünce temyiz edilmektedir.Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, Mahkeme kararının kurumlar vergisi ve fon tarhiyatına ilişkin gerekçesi karşısında yerinde ve kararın bu yönden bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemiştir.5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun mükerrer 40. maddesinin göndermede bulunduğu 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun Geçici Vergi’yi düzenleyen Mükerrer 120. maddesine 3946 sayılı Kanunun 24. maddesiyle eklenen dördüncü fıkrada; “”Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin eksik beyan edildiğinin tespiti halinde eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Ancak, yıllık beyanname verme süresi geçtikten sonra geçici verginin aslı aranmaz, Bu vergiye gecikme faizi ve cezası uygulanır”” denilmektedir. Kanun hükmüne göre, geçici verginin beyan süresinden sonra tarh edilmesi halinde vergi aslı aranmayacak ceza tatbiki gerekecektir.Bu nedenle, Vergi Dairesi Müdürlüğü temyiz isteminin geçici vergi cezası yönünden kabulüyle Mahkeme kararının geçici vergi cezasına ilişkin hükmü yönünden bozulması gerektiği düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.Bu nedenle, temyiz isteminin cezalı kurumlar vergisi, gelir ( stopaj ) vergisi ve fon payı ile geçici vergi ve özel usulsüzlük cezasına ilişkin kısmının reddine oybirliğiyle geçici vergi üzerinden kesilen cezaya ilişkin kısmının ise reddine oyçokluğuyla, 27.02.2003 gününde karar verildi.AZLIK OYUGelir Vergisi Kanunu’nun “”Geçici Vergi”” başlıklı mükerrer 120. maddesine, 01.01.1994 gününde yürürlüğe giren 3946 sayılı Kanunun 24. maddesiyle eklenen fıkrada “”Kurumlar da dahil olmak üzere….. yapılan incelemeden sonucu, geçmiş dönemlere ait geçici verginin eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Ancak yıllık beyanname verme süresi geçtikten sonra geçici verginin aslı aranmaz, bu vergiye gecikme faizi ve ceza uygulanır”” denildiğinden cezanın terkininde yasaya uyarlık bulunmamıştır.Açıklanan nedenlerle, vergi dairesi temiyiz isteminin geçici vergi üzerinden kesilen ceza yönünden kabulü ile kararının bozulması gerekeceği oyuyla karara karşıyım.T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2001/2639
K. 2002/2976
T. 24.9.2002
• ŞÜPHELİ ALACAKLARA KARŞILIK AYRILMASI ( Şüpheli Alacak İçerisinde Yeralan KDV İçinde Karşılık Ayrılabileceği )
• KARŞILIK AYRILMASI ( Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılması – Şüpheli Alacak İçerisinde Yeralan KDV’ye Karşılık Ayrılabileceği – KDV’nin Alacağın Bir Unsuru Haline Gelmiş Olduğu )
• KDV TUTARINI İHTİVA EDEN ŞÜPHELİ ALACAK ( Şüpheli Alacağın KDV Dahil Tutarı Üzerinden Karşılık Ayrılabileceği )
213/m.323
ÖZET : Şüpheli alacaklar içinde yer alan KDV ye eşit miktardaki alacak için karşılık ayrılabilecektir.İstemin Özeti: Davacı şirket adına, 1998 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu ikmalen ve re’sen ek kurumlar vergisi salınmış, vergi ziyaı cezası kesilmiştir. … Vergi Mahkemesi, 28.2.2001 günlü ve E: 2000.1363, K: 2001.305 sayılı kararıyla; incelemede şüpheli alacaklar içinde yer alan katma değer vergisi için karşılık ayrılamayacağı ileri sürülerek bulunan matrah farkının, katma değer vergisinin gider unsuru olarak kabul edilemeyeceği, Katma Değer Vergisi Kanununun 58 inci maddesinde kurala bağlandığından buna dayalı tarhiyatın yasal olduğu; yükümlü şirketin müşterilerinin borcu için ödediği kredi kartı tazminatlarının kazançtan indirilemeyeceği ileri sürülerek bulunan matrah farkının, incelemede davacı şirketin bir kısım müşterilerinin borçlarından ödenmeyenlerinin … Anonim Şirketi’ne ödenerek giderleştirildiğinden hareket edildiği, ancak kredi kartlarının belli bir limiti ifade ettiği, kurum yetkililerince limiti aşan alışlarda müşteriler lehine imza verilerek borca kefil olunduğu, bunun da ticari satışları geri döndürmemek için müşterilerinin borçlarına kefil olma sürecinden oluşan kefaletin, ticari kazancın elde edilmesi ve büyük mağazacılığın devamı olan gayesinin tamamlanması olarak sayılması gerektiği, dolayısıyla bulunan matrah farkında isabet görülmediği; ticari kazancın elde edilmesi ve devam ettirilmesiyle ilgili olmadığı ileri sürülen giderlerin reddinden doğan matrah farkının, bu giderlerin kuruma genel müdür olarak atanan kişinin ticari camiaya tanıtılması amacıyla yapılan parti ve boğaz turundan kaynaklandığı, yeni atanan genel müdürün tanıtımı için yapılan harcamaların yasada öngörülen hükümlere aykırı olmadığı, dolayısıyla faturaya dayalı olarak gider yazılan miktar indiriminin reddi yoluyla bulunan matrah farkında yasaya uygunluk görülmediği; … Anonim Şirketinden düşük tutarda kullandırma bedeli alınarak muvazaalı işlem yapılarak örtülü kazanç dağıtıldığı ileri sürülerek bulunan matrah farkının, davacı kurumun … Vakıflar Bölge Müdürlüğünden kiraladığı taşınmazın bir bölümünü grup şirketlerden … Anonim Şirketi’ne kiraladığı, bu firmanın burayı bir yıl kadar kullanıp boşaltması üzerine aynı yerin … Anonim Şirketi’ne kiralandığı, tahsil edilen paradan … Firmasının kullanmadığı 4 yıllık kısmının kayıtlardan çıkarıldığı ve emsal uygulamasına gidilmediğinden sözedilerek matrah farkının bulunduğu, ancak kullandırma bedelinin tamamının hasılat kaydedildiği, kalan kısmın iade edildiği, diğer şirkete aynı koşullarla tekrar kiralanması ve işlemlerin karşılıklı olarak muhasebeleştirilmesi karşısında, bulunan matrahta isabet görülmediği; … Anonim Şirketi’ne düşük kar ile mal satışından kaynaklanan matrah farkının, incelede grup şirketlerinden … Firmasına yapılan satışlarda % 9 kar, diğer bayi ve mağazalara yapılan satışlardan ise % 48,2 oranında kar elde edilidği, bu satışlar emsal gösterilerek örtülü kazanç aktarıldığı ileri sürülerek bulunan matrah farkında, şirketlerin birinin geliri diğerinin giderini oluşturmakta ve muhasebe kayıtlarına göre karveya zarar bu şekilde bulunduğundan, tespit edilen matrah farkında isabet görülmediği; … Anonim Şirketi’ne örtülü yoldan kazanç aktarıldığı ileri sürülerek bulunan matrah farkının, grup şirketlerinden olan … Anonim Şirketi’nin davacı kurumun mağazalarında kullanılmak üzere … ve … adı altında kart çıkardığı, bu kartlarla yapılan alış veriş tutarı … firmasına borçlanılmakta ve firmanın yükümlü kuruma her ayın 1-10, 11-20 ve 21-30 devrelerinde bu tutarları ödediği, ancak diğer bankaların kartlarında alış veriş tutarlarının aynı gün ödendiği halde … Anonim Şirketi tarafından 13 gün sonra ödemede bulunulduğu ve dolayısıyla söz konusu sürelerde finansman kullanarak örtülü kazanç dağıtıldığı görüşüyle matrah farkına ulaşıldığı, ancak davacı kurumun … firması ile diğer bankalar arasındaki ilişkilerinin farklı olduğu, tanıtım, araştırma, geliştirme ve finansman şirketi olarak kurulan … Anonim Şirketi’nin diğer bankalardan farklı hizmetler sunduğunun anlaşıldığı, bu durumda ödemelerin maksadı aşan günlere taşması nedeniyle örtülü kazanç dağıtıldığına ilişkin iddianın, olayın fatura düzenine uygun olarak kayıtlara yansıması bakımından, bulunan matrah farkında isabet görülmediği; … markalı ürünlerin televizyonlarda kullandırılmasına ilişkin katma değer vergisinden doğan matrah farkında ise, davacı kurumun bazı televizyonların haber spikeri ve program sunucularına kendi ürünlerinin giydirilmesi ve ekranda … logosu gösterilerek reklam hizmeti sağlandığı, sevk irsaliyesi ile gönderilen tekrar iade alınan giysilerin temizlenmesi ve gerektiğinde onarılarak defolu mallar kapsamında satıldığından hareketle bu malların reklam hizmeti satın alınması karşılığını oluşturduğundan hareketle bu olaydan doğan katma değer vergisi salındığının anlaşıldığı, olayda ise televizyon şirketlerinin bu giysiler için herhangi bir ücret ödenmediği ve aralarında herhangi bir kiralama sözleşmesinin olmadığı, dolayısıyla mal teslimi olmadığından, bulunan bu matrah farkında da yasal isabet görülmediği gerekçesiyle davanın kısmen reddine karar verilmiştir. Davalı İdare, tarhiyatın yerinde olduğu, katma değer vergisi ile matrah farkı olmadığı ve vekalet ücreti takdir edilmediğini ileri sürerek; davacı şirket de, şüpheli alacaklara dahil olan katma değer vergisi için karşılık ayrılabileceğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedirler. Savunmanın Özeti: Taraflar, temyiz isteminin reddi gerektiğini savunmuşlardır.Tetkik Hakimi …’nın Düşüncesi: Taraflar ca temyizi istenilen kararın, davacı kurumun müşterilerinin borcu için ödediği kredi kartı tazminatlarının kurum kazancından indirilmesi, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmayan giderlerin kurum kazancından indirilmesi, grup şirketleriyle muvazaalı işlemler yaparak ve kazancın örtülü olarak aktarıldığı suretiyle kazancın eksik hesaplanması, … Anonim Şirketi’ne düşük kar oranlı mal satışı yapıldığı, … Anonim Şirketi’ne örtülü yoldan kazanç aktarıldığı ileri sürülerek bulunan matrah farklarına ilişkin davalı İdarenin temyiz isteminin reddi; vekalet ücreti yönünden ve dava konusu tarhiyatla ilgili olmadığı halde hükme bağlanmış olan katma değer vergisi yönünden kabulü, şüpheli alacaklar miktarı içinde yer alan katma değer vergisine karşılık ayrılmayacağına ilişkin hüküm fıkrasının da davacı şirketin temyiz isteminin kabulüyle bozulması gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:Uyuşmazlık, davacı kurumun 1998 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu ikmalen ve re’sen bulunan matrah farkı üzerinden salınan ek kurumlar vergisi, vergi ziyaı cezasından kaynaklanmıştır.Davalı İdarenin, mahkeme kararının yükümlü kurumun müşterilerinin borçları nedeniyle ödemiş olduğu kredi kartı tazminatlarının, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmadığı ileri sürülen giderlerin kazançtan indirilmesi, grup şirketleriyle muvazaalı işlemler yapılarak kazancın örtülü olarak aktarılarak kazancın eksik hesaplanması, … Anonim Şirketi’ne düşük kar oranlı mal satışı yapıldığı ve … Anonim Şirketi’ne örtülü yoldan kazanç aktarıldığı görüşüne dayalı tarhiyata ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz istemi, kararın dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve kararın bu kısmının bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmemiştir.Vekalet ücreti yönünden, bozma üzerine mahkemece yeniden verilecek kararda bu hususun gözetilecek olması nedeniyle, buna ilişkin temyiz istemi hakkında karar verilmesine yer bulunmamaktadır.Mahkemece yükümlü şirketin bazı televizyon spikerlerine ve program sunucularına giydirilmek üzere gönderip geri aldığı elbise nedeniyle katma değer vergisi tarhiyatı önerildiği ve bu tarhiyatta isabet görülmediği gerekçesiyle kaldırılmasına karar verilmiş ise de, dava konusu olayda bu konuda bir tarhiyat bulunmamaktadır.213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323 üncü maddesinde, dava ve icra safhasında bulunan alacaklar ile istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmış ve sayılan bu şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği hükme bağlanmıştır.Öte yandan 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10 uncu maddesinde de, malın teslimi ve hizmetin yapılması veya teslimden önce fatura düzenlenmesi halinde bu belgeyle sınırlı olarak vergiyi doğuran olayın meydana geldiği belirtilmiştir. Bu durumda mal teslimi veya hizmet ifası bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisinin tahsil edilip edilmediği önem arzetmemekte ve vergiyi doğuran olayın meydana gelmesinden itibaren kanunen belli edilen süre içinde bu işlemleri gerçekleştirenler tarafından katma değer vergisinin beyanı ve ödenmesi gerekmektedir. Fatura bedelini herhangi bir nedenle tahsil edememiş olan işletme, kayıtlarında görünen ve beyan edilen katma değer vergisini tahsil edilmiş gibi işleme tabi tutmak zorunda olduğundan, fatura bedelinin tahsilinin şüpheli hale gelmesi halinde, katma değer vergisi dahil olarak düzenlenen fatura nedeniyle yüklenicisi olmadığı, ancak hesaplarına tahsil edilmiş gibi intikal ettirdiği bir vergi yükü kadar alacaklı duruma geçmiş bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, mal bedeli üzerinden hesaplanarak faturaya dahil edilen katma değer vergisi, işletme tarafından beyan edilmiş ve ödenmiş olduğundan bu tutarın fatura bedeli ile birlikte işletmenin alacak hakkına dönüşmüş olacağı açıktır. Aynı Kanunun 58 inci maddesinde yer alan, mükelleflerin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisi ile indirilebilecek katma değer vergisinin Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmeyeceği hükmü ise, mal veya hizmet alışlarından kaynaklanan ve ödenmesi gereken katma değer vergisi ile ilgili olup, yükümlüler tarafından tahsil edilmiş gibi vergi dairesine ödenen, ancak tahsili şüpheli hale gelen ve artık yükümlü bakımından vergi niteliğini kaybedip işletmenin alacağına dönüşen katma değer vergisini de kapsadığını kabul etmeye olanak bulunmamaktadır. Kanunun 58 inci maddesine aykırılık oluşturmayan bu durum karşısında, davacı şirketin şüpheli alacaklarının içinde yer alan katma değer vergisine eşit miktardaki alacak için karşılık ayrılmayacağı yönündeki mahkeme kararında isabet yoktur.SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle … Vergi Mahkemesinin 28.2.2001 günlü ve E: 2000.1363, K: 2001.305 sayılı kararının şüpheli alacaklara dahil katma değer vergisine ait miktardaki alacak için karşılık ayrılmasından kaynaklanan matrah farkına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına oyçokluğuyla, davalı İdarenin televizyon sunucularına giydirilen elbiselerden kaynaklanan katma değer vergisi matrah farkına ilişkin temyiz isteminin kabulüyle buna ait hüküm fıkrasının bozulmasına, diğer temyiz istemlerinin reddine, davalı İdarenin vekalet ücreti hakkındaki temyiz istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, oybirliğiye 24.9.2002 gününde karar verildi.T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
E. 2002/35
K. 2002/186
T. 12.4.2002
• İPTAL DAVASI ( Alacağın İpotek-Haciz-Rehin-Kefil gibi Suretlerle Teminata Bağlanmış Olması Hallerinde Şüpheli Alacak Sayılmaması )
• ALACAĞIN TEMİNATLI SAYILMASI ( Alacağın İpotek-Haciz-Rehin-Kefil gibi Suretlerle Teminata Bağlanmış Olması Hallerinde Şüpheli Alacak Sayılmaması )
• ŞÜPHELİ ALACAK ( Alacağın İpotek-Haciz-Rehin-Kefil gibi Suretlerle Teminata Bağlanmış Olması Hallerinde Şüpheli Alacak Sayılmaması )
• ŞÜPHELİ ALACAĞIN TAHSİLİ ( Şüpheli Alacakların Sonradan Tahsil Edilen Miktarlarının Tahsil Edildikleri Dönemde Kar Zarar Hesabına İntikal Ettirilmesi )
213/m.323
ÖZET : Alacak ipotek, haciz, rehin, kefil vs. suretlerle teminata bağlanmış olması hallerinde, şüpheli alacak sayılamaz.İSTEMİN ÖZETİ : Davacı kooperatifin 1996 takvim yılına ilişkin işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak adına ikmalen kurumlar vergisi salınmış, ağır kusur cezası kesilmiştir.… Vergi Mahkemesinin 21.5.1998 günlü ve E:1997/1177, K:1998/S51 sayılı kararıyla; davanın vergi aslına ilişkin kısmını reddetmiş, cezayı kusura dönüştürmüştür. Tarafların temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi 9.3.2000 günlü ve E:1998/3101, K:2000/1017 sayılı kararıyla; davacının herhangi bir teminata sahip olmayan alacağın tahsilini sağlayabilmek için başlattığı ihtiyati haciz, haciz ve borçluya icra müdürlüğü kanalı ile ödeme emri tebliği gibi işlemlerin sürmekte olduğu bir aşamada değerleme gününün de gelmiş olması karşısında, alacağın icra safhasında bulunuyor olması ve herhangi bir teminata da sahip bulunmaması nedeniyle bu alacak için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesi uyarınca şüpheli alacak karşılığı ayrılması yolunda işlem yaptığı, inceleme elemanı tarafından değerleme tarihinde artık alacağın şüpheli alacak olma niteliği bulunmadığı, borçlunun bir kısım mallarına haciz uygulandığı, haczedilerek yed-i emine teslim edilen malların alacağın teminatını teşkil ettiği, bu nedenle şüpheli alacak karşılığı ayrılmayacağının ileri sürüldüğü, davacı kurumun, ortağından olan alacağının adli icra aşamasında borçlunun mallarına haciz tatbiki suretiyle taminata bağlanmış olmasının bu alacağın şüpheli alacak vasfını değiştirmeyeceği, alacağın icra yolu ile takibine geçilmiş olmasının o alacağı şüpheli alacak kılacağı, öte yandan icraya intikal etmiş olması nedeniyle şüpheli alacak karşılığı ayrılan alacağın müteakip yılda tarafların anlaşması yolu ile tahsil edilerek hasılat kaydının yapıldığı, bunun mahkemece de kabul edildiği, bu durumda 1996 yılı için yapılmış olan ve uyuşmazlığa konu tarhiyatın onanmış olması nedeniyle şüpheli alacak karşılığı olarak ayrılan miktarın hem 1996 yılı kazancı olarak hem de 1997 yılı kazancı olarak mükerrer vergilendirilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkacağından mahkemece bu hususun da dikkate alınması suretiyle yeniden bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.Bozma kararına uymayan … Vergi Mahkemesi 25.9.2001 günlü ve E:2001/735, K:2001/919 sayılı kararıyla; davacı kooperatifin ortağından olan alacağına karşılık almış olduğu ve aile bireylerinin müştereken imzaladığı iki adet bono için Asliye Ticaret Mahkemesinden ihtiyati haciz kararı aldığı, icra mıemurluğuna başvurarak borçluların mal ve alacakları üzerine ihtiyati haciz talebinde bulunması sonucu traktörler ve tarlalar üzerine haciz uygulandığı, 213 sayılı Yasanın 323 üncü maddesi karşısında, davacının mahkemedenı ihtiyati haciz kararı alarak uygulatması ve 1997 yılında borçluyla anlaşarak haciz konusunu değiştirip borcu tahsil etmesi nedeniyle alacağın teminat altında bulunduğunun tartışmasız olduğu, aynı gayrimenkul üzerinde başkaca hacizler buluuduğu yolundaki iddianın ise ipotek tarihinin davacının işleminden çok sonraki ( 14.5.1997 ) tarihi taşıması karşısında yerinde olmadığı, öte yandan davacının 1997 yılında hasılat yazılan miktarı kurumlar vergisi beyannamesinde beyan etmekle ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine yapılan tahakkukun … Vergi Mahkemesinin K:1998/671 sayılı kararıyla terkin edildiği ve kararın kesinleştiği gerekçesiyle kararında direnmiştir.Direnme kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiş ve ihtiyati haczin teminatsayılamayacağı, tahsilatın sağlanmasıyla alacağın şüphelı olma vasfını kaybedeceği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştır.Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:KARAR : Davacı kooperatifin ortağından olan alacağı için alacaklının ve kefilin bazı menkul ve gayrimenkullerine haciz ve ipotek uygulatmak suretiyle teminat sağlamasına karşın, bu alacak için karşılık ayırdığından bahisle, 1996 takvim yılı için adına ikmalen salınan kurumlar vergisi yönünden davanın reddi, ağır kusur cezasının kusura dönüştürülmesi yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararı temyiz edilmiştir.213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinde, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla dava veya icra safhasında bulunan alacaklar, şüpheli alacak sayılmış, şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği, bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğunun karşılık hesabında gösterilmesi gerektiği, teminatlı alacaklarda bu karşılığın teminattan geri kalan miktara inhisar edeceği, şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarlarının tahsil edildikleri dönemde kar zarar hesabına intikal ettirileceği kurala bağlanmıştır.Yasa hükmü, teminatlı alacaklarda bu karşılığı teminattan geri kalan miktarla sınırlandırmakla; alacağın ipotek, haciz, rehin, kefıl vs. suretlerle teminata bağlanmış olması halinde, şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağını kabul etmiş bulunmaktadır.Olayda, davacı kooperatifin ortağından olan alacağının, icra aşamasında borçlunun mallarına haciz uygulanmak suretiyle teminata bağlandığı anlaşılmaktadır.İhtilaflı dönemde şüpheli alacak yazılan miktar, borcun tahsili üzerine hasılat kaydedilerek 1997 döneminde ihtirazi kayıtla verilen beyannameye dahil edilmiş ise de; açılan dava sonucunda … Vergi Mahkemesince verilen E:1998/442, K:1998/671 sayılı kararla dava kabul edilerek tahakkukun kaldırılınasına karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiş bulunduğundan mükerrer vergilendirme de söz konusu değildir.Kesilen ağır kusur cezasının kusura çevrilmesi suretiyle tarhiyatın değiştirilerek onanması yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.SONUÇ : Bu nedenle, temyiz isteminin reddine, 12.4.2002 gününde oy çokluğu ile karar verildi.T.C.
DANIŞTAY
3. DAİRE
E. 1999/1321
K. 2001/1970
T. 22.5.2001
• ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILMASI ( Tahsil Edilemeyen Alacak – Şüpheli Alacak İçin Karşılık Ayrılabileceği )
• TAHSİL EDİLEMEYEN TİCARİ ALACAK ( Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılabileceği – Şüpheli Alacağın Gider Kaydının Hukuka Uygun Olduğu )
• ALACAĞIN TAHSİL EDİLEMEYEN KISMI İÇİN KARŞILIK AYRILABİLECEĞİ ( Şüpheli Alacak İçin Karşılık Ayrılabileceği )
213/m.323
ÖZET : Tahsil edilemeyen alacak için karşılık ayrılıp hesaplara gider olarak intikal ettirilmesi hukuka aykırı değildir.İstemin Özeti : Dış ticaret ve pazarlama işi yapan davacı şirket adına 1996 takvim yılı kayıt ve işlemlerinin incelenmesi sonucu ikmalen salınan ağır kusur cezalı kurumlar vergisi ve fon payına karşı açılan davayı; dosyanın incelenmesinden, davacı şirket adına 1995 ve 1996 yıllarında … Ağaç San. ve A.Ş.’ne aktardığı … bank ihracat döviz kredisi ana parası ile hesaplanan katma değer vergisi üzerinden şüpheli alacak karşılığı ayırıp bu tutarı gider olarak sonuç hesaplarına intikal ettirdiğinin tespit edilmesi üzerine bu tutarların gider kabul edilemeyecekleri neden gösterilerek hesaplanan matrah farkı üzerinden cezalı tarhiyat yapıldığının anlaşıldığı, davacı şirket tarafından, San. ve Ticaret A.Ş.’ne 1995 hesap döneminde aktarılan … bank döviz kredisi, faiz, kur farkı, komisyon tutarı ile bunlara ilişkin katma değer vergisi ve nakit olarak ödenen tutarı içeren toplam 35.103.391.342.- lira tutarındaki alacaktan, 28.724.299.032.- liranın tahsil edilemediği ve bu alacakla ilgili olarak karşılık ayrıldığı, karşılık tutarının 14.016.221.530.- lirasının ana para, 1.918.444.892.- lirasının da hesaplanan katma değer vergisine ilişkin olduğu, davacı şirket tarafından … San. ve Tic. A.Ş.’ne aktarılan kredi ana parası ve hesaplanan katma değer vergilerinin ticari faaliyet çerçevesinde değerlendirildiği, bu alacağın tahsil edilememesi üzerine karşılık ayırıp, karşılık tutarını gider olarak sonuç hesaplarına intikal ettirdiği, bu alacağın bir kısmını tahsil ettiği anlaşılmış olup, şirket tarafından 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi hükmü uyarınca adı geçen şirketten tahsil edilemeyen alacak için karşılık ayrılıp hesaplarına gider olarak intikal ettirilmesi hukuka uygun bulunduğundan, yapılan tarhiyatta yasal isabet görülmediği gerekçesiyle kabul ederek tarhiyatı kaldıran … Vergi Mahkemesinin 17.12.1998 gün ve E: 1998/207, K: 1998/1227 sayılı kararının; tarhiyatın kanuna uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istemidir.Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.Tetkik Hakimi: …Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar VergiMahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.Savcı: …Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Vergi Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle Vergi Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından,SONUÇ : Temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, 22.5.2001 gününde oyçokluğuyla karar verildi.T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2000/4
K. 2001/992
T. 21.3.2001
• ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYIRMA ŞARTLARI ( Alacağın Şüpheli Hale Gelme Koşulları – Şüpheli Alacak Konusu Firmaların İflas Ettiği Halde İflas Masasına Başvurmamış Olması )
• SAHTE FATURA KULLANILDIĞI İDDİASI ( Sahte Faturayı Kullandığı İddia Edilen Şirketin Faaliyet Durumunun Somut Tesbiti Gerektiği – Sahte Faturaları Gider Göstermek Amacıyla Alıp Almadığının Somut Tesbiti )
• MUHTEVİYATI İTİBARİYLE YANILTICI BELGE KULLANILMASI ( Sahte Fatura Kullanılması – Sahte Fatura Kullanan Firmanın Somut Durumunun Tesbiti Gerektiği )
• ALACAĞIN ŞÜPHELİ HALE GELMESİ ( Şüpheli Alacak Karşılığı Ayırma Şartlarının Oluşması )
213/m.323
ÖZET : Şüpheli alacak konusu firmaların iflas etmesi durumunda iflas eden firmaların iflas masasına başvurmamış olması şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına engel değildir.İstemin Özeti: 1993 yılı işlemleri incelenen davacı şirketin yasal dayanağı bulunmadığı halde şüpheli alacak kaydettiği, … adlı şahıstan alınan gerçeğe uygun düzenlenmeyen faturaların kayıtlara intikal ettirildiği ve bir kısım faturanın dönem matrahın tespitinde dikkate alınmadığı ileri sürülerek re’sen kurumlar vergisi salınmış, fon payı hesaplanmış, bunlara bağlı olarak ve geçici vergi üzerinden kaçakçılık cezası kesilmiştir. … Vergi Mahkemesi 24.11.1999 günlü ve E: 1998/1593, K: 1999/1354 sayılı kararıyla; davacı şirketin yurt dışında bulunan iki firmadan olan alacaklarının tahsili için gerekli girişimlerde bulunmadan karşılık ayırdığı, şüpheli alacak karşılığının 1994 yılı dönem başı bilançosunda gösterilmediği, şirketin alacağının bulunduğu firmalardan birinin 1991 yılında iflas etmesine karşılık 1993 yılında şüpheli alacak olarak yazıldığı, bu itibarla şüpheli alacak karşılığı yazılan miktarın matraha alınmasının yasal bulunduğu, düzenlendiği halde kayıtlara intikal ettirilmeyen faturalarla ilgili matrah farkına davacı şirketin bir itirazının bulunmadığı, … hakkında düzenlenen raporlar ve dosyadaki bilgiler doğrultusunda bu şahsın davacı şirkete düzenlediği faturaların gerçek bir emtia alım satımına ilişkin olmadığı sonucuna varıldığından bu matrah farkının da isabetli bulunduğu, ikmalen ve re’sen yapılan tarhiyatlarda fon payı alınamayacağı, mahsup imkanı kalmayan geçici vergi için ceza kesilemeyeceği gerekçesiyle kurumlar vergisi ve kaçakçılık cezasına yönelik davanın reddine, fon payı ve kaçakçılık cezasıyla geçici vergi üzerinden kesilen kaçakçılık cezasının kaldırılmasına karar vermiştir. Davacı şirket, şüpheli alacak için Kanuna uygun takipte bulunulduğunu, alacağın ticari faaliyetle ilgili olup tahsilinin imkansız hale geldiğini, …’dan alınan faturaların gerçek emtia alımlarına ilişkin olduğunu ileri sürmekte, kararın bozulmasını istemektedir.Savunmanın Özeti: Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.Tetkik Hakimi ….’ın Düşüncesi: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323 üncü maddesinde ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacakların şüpheli alacak sayılacağı belirtilmiştir.Davacı şirketin 1990 yılında emtia sattığı iki firmadan birinin 1991 diğerinin 1993 yılında iflası üzerine, bu firmalardan tahsil edilemeyen alacaklar için şüpheli alacak kaydında bulunulmuştur. İnceleme elemanınca şüpheli alacakla ilgili miktar matraha alınırken davacı şirketin söz konusu alacakların tahsili için ciddi bir takibatta bulunmaması, …’da bulunan firmaların iflası üzerine alacakların iflas masasına kaydettirilmemesi, firmalardan birinin 1991 yılında iflas etmesine karşın 1993 yılında şüpheli alacak kaydedilmesi, 1994 yılı açılış bilançosunda şüpheli alacak hesabının yer almaması eleştirilmiştir. Davacı şirket ise, alacağın, tahsilinin imkansız hale geldiğini, bu açıdan artık değersiz bir alacağın söz konusu olduğunu belirtmiştir. Bu iddialarla ilgili olarak karar verilebilmesi için ….’da bulunan firmaların iflasına ilişkin sağlıklı bilgilerin bulunması gereklidir. Dosyada bulunan belgelerden firmaların iflasına ilişkin işlemlerin tamamlanıp tamamlanmadığı anlaşılamamaktadır. İflasın tamamlanması durumunda artık davacı şirketin, alacağını ciddi takip edip etmemesi, iflas tarihleri ile şüpheli alacak kaydı arasında dönem ihlalinin bulunup bulunmadığı önem taşımayacaktır. Zira iflas halinde bu şirketlerden olan alacağın değersiz alacak niteliği kazanması söz konusu olacaktır. Bu itibarla, sahte faturayla ilgili matrah farkının yanısıra bu hususlar da araştırılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı ….’in Düşüncesi: 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 323. maddesinin 1. fıkrasında, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesiyle ilgili olmak şartıyla dava veya icra safhasında bulunan alacakların şüpheli alacak sayılacağı, 2. fıkrasında şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği hükme bağlanmıştır.Madde hükmü uyarınca şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için ticari ve zırai işle ilgili ve faaliyetin normal icapları dahilinde doğmuş bulunan gerçek bir alacağın bulunması ve alacağın tahsilinin kuşkulu duruma düşmesi gerekir.Uyuşmazlık konusu olayda, söz konusu alacaklar ticari faaliyetle ilgili ve yurt dışındaki firmalara ihraç edilen emtia bedellerinden oluşmakta olup 1990 yılı kanuni defterlerine gelir kaydedilerek kurum kazancının hesabında dikkate alınmış ancak ithalatçı firmaların 1991 ve 1993 yıllarında iflas etmeleri sonucu şüpheli alacak durumuna düşen bu alacaklar davacı kurum tarafından 1993 takvim yılında şüpheli alacaklara atılmıştır.Madde hükmünde alacağın şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir hükme yer verilmemiştir. Önemli olan alacağın maddede belirtilen niteliklere sahip olması olup dönemin değişmesiyle de alacak şüpheli olma vasfını kaybetmez.Öte yandan, alıcı firmaların iflas etmiş olması nedeniyle değersiz hale gelen alacak için pasifte karşılık ayrılmasına gerek bulunmadığından, iflas nedeniyle tahsili imkansız hale gelen bu alacakların zarar olarak defter kayıtlarına işlenmesinde kanuna aykırılık görülmemiştir.…. ( … Tekstil ) yapılan alımlara gelince;Satılan mallar hesabına kaydedilen iki adet fatura içeriği emtialar 31.12.1993 tarihli emtia stokları içerisinde yer almış olup, bedelleri kasa hesabından nakit olarak ödenmiştir.Davacı şirket konfeksiyon ürünleri imalat ve yurt içi ve yurt dışı satış işi ile uğraşmakta olup fatura içeriği emtiaların alınmadığı yolunda bir tesbit yapılmamış sadece satıcı hakkında yapılan tesbitler esas alınmıştır.Fatura veren kişinin vergiyle ilgili ödemelerini yerine getirmemesi fatura içeriği mal ve hizmetin alınmadığını göstermez.İşletmeye girip girmediği konusunda emtia dengesi kurularak inceleme yapılmadan, satın alınan mallar ile dönem sonu stoku içerisinde gösterilen emtialara ait fatura bedellerinin hesaplardan düşülmesi suretiyle matrah farkı bulunması olayın gerçek mahiyetine ve vergi incelemesinin amacına aykırıdır.Düzenlendiği halde kayıt dışı bırakılan faturalar nedeniyle bulunan matrah farkı ile ilgili ihtilaf yaratılmadığından bu miktarın matrah farkı olarak alınması yerinde ise de, matrah farkının bulunuş şekli dikkate alındığında salınacak vergiye bağlı olarak kusur cezası kesilmesi gerekmektedir.Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:Davacı şirketin, şüpheli alacaklarla ilgili olarak ileri sürdüğü iddialar, mahkeme kararının dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve mahkeme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmamıştır.….’dan alınan faturalarla ilgili matrah farkına gelince; davacı şirket 1993 tarihinde iki adet fatura ile … adlı mükelleften kazak ve yün ipliği satın almıştır. Anılan kişiyle ilgili yapılan araştırmalar ve düzenlenen raporlar sonucu; işyerinin kapalı olduğu, işyerine hiç emtia giriş çıkışının bulunmadığı, gelir vergisi beyannamesinde düşük matrah gösterdiği, katma değer vergisi beyannamelerinde hasılatın yüksek olmasına karşın ödenecek katma değer vergisinin çıkmadığı, defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmediği, ikametgah adresinde tanınmadığı, kırtasiye işiyle ilgili sahte fatura düzenlediği, kaçakçılığa iştirakten dolayı hakkında rapor hazırlandığı hususları tespit edilmiş, bu tespitler dikkate alınarak davacı şirkete düzenlenen faturaların gerçek bir emtia alımına dayanmadığı kabul edilmiştir.inceleme sırasında, davacı şirketin defter ve belgeleri incelenerek emtia giriş ve çıkışı tespit edilmek suretiyle söz konusu faturalar olmaksızın işletmenin emtia dengesinin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Ayrıca davacı şirketin faaliyet gösterdiği konfeksiyon sektöründeki karlılık oranı belirlenerek faturanın sadece maliyeti yükseltmek için mi yoksa belgesiz mal alımlarının kayıtlarda gösterilmesi amacıyla mı sağlanmış olduğu saptanmamıştır. Bu tespitler yapılmaksızın faturaları düzenleyen mükelleflerle ilgili olarak yapılan bir takım araştırmalara dayanılarak faturaların gerçek bir emtia alımına dayanmadan düzenlenen gerçeğe uygun olmayan belge niteliği taşıdığı sonucuna varılamaz. Eksik incelemeye dayanılarak bulunan matrah farkının kaldırılması istemini reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.Bu nedenle, …. Vergi Mahkemesinin 24.11.1999 günlü ve E: 1998/1593, K: 1999/1354 sayılı kararının sahte faturayla ilgili hüküm fıkrasının bozulmasına, diğer temyiz iddialarının reddine 21.3.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Previous Post