DAVA DEVAM EDERKEN VERGİ MÜKELLEFİYETİNİN SONA ERMESİ HALİNDE MENFAAT İHLALİ SONA ERMEZ – DAVACININ GÜNCEL VE MEŞRU BİR MENFAATİ KALMADI DİYE DAVA USULDEN REDDEDİLMEZ
T.C. D A N I Ş T A Y VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas No : 2017/522 Karar No : 2017/519
Temyiz Eden :… Vekili : Av. Kemal VURALDOĞAN Nenehatun Caddesi No:90/4 – Gaziosmanpaşa/ANKARA Karşı Taraf : 1- Başbakanlık -ANKARA 2- Maliye Bakanlığı – ANKARA Vekili : Av. Şerife GÖKSUN TIĞ – (Aynı yerde) 3- Gaziantep Vergi Dairesi Başkanlığı – GAZİANTEP (Şehitkamil Vergi Dairesi Müdürlüğü) Vekili : Av.Zehranur SAVAR – (Aynı yerde) İstemin Özeti : Dava, Gaziantep Şehitkamil İlçesinde 27.9.2016 tarihinde basit usulde mükellefiyet tesis edilmesi yolunda işe başlama bildiriminde bulunan davacı adına, belirtilen tarih itibarıyla gerçek usulde mükellefiyet tesis edilmesi üzerine, basit usulde mükellefiyet tesis edilmesi talebiyle yapılan 17.10.2016 tarihli başvurunun reddine ilişkin 18.10.2016 tarih ve 45328 sayılı işlem ile işleme dayanak gösterilen 1.4.1995 tarih ve 22245 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 95/6430 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Kararın 1’inci maddesindeki “Büyükşehir belediyesi olan illerin” ibaresi ve (e) bendindeki “ve benzeri hizmet işletmelerini” ibaresinin iptali istemiyle açılmıştır. Danıştay Dördüncü Dairesi, 18.4.2017 gün ve E:2016/20412, K:2017/3737 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde, iptal davalarının, idârî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak ifade edildiği, “Menfaat” kavramının iptal davasını açan davacı ile dava konusu ettiği idari işlem arasındaki alakayı ifade ettiği ve bu alakanın meşru, kişisel ve güncel (aktüel) olması gerektiği, menfaat ihlalinin güncel (aktüel) olabilmesi için iptal davasına konu olan idari işlem nedeniyle davacının ihlal edilen menfaatinin, iptal davası açıldığı anda var olması ve bu ihlalin dava sonuna kadar devam etmesi gerektiği, davacının menfaatinin güncel (aktüel) olmaması halinde ise 2577 sayılı Kanunun 15’nci maddesi uyarınca davanın ehliyet yönünden reddedilmesi gerektiği, Gaziantep Şehitkamil İlçesinde, döner, lahmacun ve pidecilik faaliyetinde bulunan davacının basit usulde vergilendirilme talebiyle yaptığı başvurunun dava konusu işlemle reddedilmesi üzerine bu işlem ile dayanağı düzenlemenin iptali istemiyle 1.11.2016 tarihinde dava açıldığı, dava devam ederken 12.1.2017 tarihinde işi bırakma bildiriminde bulunulduğu, bu durumda, dava devam ederken işi bırakma bildiriminde bulunan davacının güncel menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle davayı ehliyet yönünden reddetmiştir.
Davacı tarafından; davanın açıldığı tarih itibarıyla dava açma ehliyetinin bulunduğu, bu tarih esas alınarak karar verilmesi gerektiği, işi bırakmanın dava ehliyetinin kaybı sonucunu doğurmayacağı, aksi halde Daire kararının kesinleşmesine kadar olan süreçte işi bırakmanın yasaklanmasının söz konusu olacağı, bu durumun mevzuata aykırı olduğu, gerçek usulde vergilendirmeye tabi tutulması nedeniyle yazar kasa aldığı ve katma değer vergisi, muhtasar ve geçici vergi beyannameleri verdiği, bu beyannameler nedeniyle her ay 164,80 TL vergi ödediği, basit usulde mükellefiyet tesis edilmesi talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali halinde iptal kararının geçmişe yürüyeceği ve ödediği vergilerin iadesini isteyebileceği, vergilerin mali yükünü artırması nedeniyle işi bırakmak durumunda kaldığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir. Savunmaların Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur. Danıştay Tetkik Hakimi : Tuğba KÖKMEN Düşüncesi : Davacının, basit usulde vergilendirilme talebiyle yaptığı başvurunun dava konusu işlemle reddedilmesi üzerine bu işlem ile dayanağı düzenlemenin iptali istemiyle açtığı dava devam ederken işi bırakma bildiriminde bulunmuş olması, davanın görülmesindeki menfaatini ortadan kaldırmamaktadır. Bu durumda, güncel bir menfaati ihlal edilen davacının dava açma ehliyeti bulunduğundan, davanın esası incelenmek suretiyle karar verilmek üzere Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: Gaziantep Şehitkamil İlçesinde 27.9.2016 tarihinde basit usulde mükellefiyet tesis edilmesi yolunda işe başlama bildiriminde bulunan davacı adına belirtilen tarih itibarıyla gerçek usulde mükellefiyet tesis edilmesi üzerine, basit usulde mükellefiyet tesis edilmesi talebiyle yapılan 17.10.2016 tarihli başvurunun reddine ilişkin 18.10.2016 tarih ve 45328 sayılı işlem ile işleme dayanak gösterilen 1.4.1995 tarih ve 22245 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 95/6430 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Kararın 1’inci maddesindeki “Büyükşehir belediyesi olan illerin” ibaresi ve (e) bendindeki “ve benzeri hizmet işletmelerini” ibaresinin iptali istemiyle açılan davayı ehliyet yönünden reddeden Daire kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar iptal davaları olarak tanımlanmıştır. İdarenin hukuka uygun davranmasını sağlamak suretiyle kamu yararını korumayı amaçlayan iptal davaları, Hukuk Devletinin en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte, her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılabilmesinin idarenin işleyişini olumsuz yönde etkileyeceğini öngören yasa koyucu, iptal davası açılabilmesi için objektif dava açma ehliyeti bulunmasını yeterli görmemiş; subjektif ehliyet koşulu olarak, iptali istenilen idari işlemle davacının menfaatinin ihlal edilmiş olması şartını da aramıştır. Dava açma ehliyetini sağlayan “menfaat” kavramı, iptal davasını açan davacı ile dava konusu ettiği idari işlem arasında kurulabilecek ilgiyi ifade etmekte; gerek öğretide gerekse içtihatlarda, dava konusu işlemle davacı arasında menfaat ilişkisinden söz edilebilmesi için kişisel, meşru ve güncel bir menfaatin mevcut olması gerektiği benimsenmektedir. Davanın açıldığı tarih itibarıyla ortada gerçekleşmiş bir menfaat ihlalinin bulunması hali olarak ifade edilen güncel menfaat ilişkisinin dava süresince devam etme zorunluluğunun olup olmadığı hususunun, iptal davalarının sonuçlarından hareketle değerlendirilmesi gerekir. Dosyanın incelenmesinden; 17.10.2016 tarihli dilekçeyle hakkında basit usulde gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilmesini isteyen davacının bu başvurusu üzerine, 18.10.2016 tarih ve 45328 sayılı işlemle; 95/6430 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve 183 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği dayanak gösterilerek, Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde yürütülen lokanta ve benzeri hizmet işletmesi kapsamındaki faaliyet konusunun basit usulden faydalandırılamayacağının belirtildiği ve hakkında gerçek usulde mükellefiyet tesis edildiğinin bildirildiği anlaşılmıştır. 1.11.2016 tarihinde kayda giren dilekçeyle, hem hakkında tesis edilen bireysel işlemin hem de bu işleme dayanak gösterilen Bakanlar Kurulu Kararının bir kısmının iptali istemiyle açılan davada; davanın açıldığı tarih itibarıyla davacının güncel bir mefaatinin olduğu hususunda bir tartışma bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde “gözleme, sıkma ve ev ekmeği imali ve satımı” faaliyetinin gerçek usulde vergilendirilmesi suretiyle, katma değer vergisi ve muhtasar beyanname verme, muhasebe ücreti ödeme, yazar kasa kullanma gibi zorunluluklara tabi tutularak ek mali külfetler yüklenildiğini ifade eden; 1.1.2017 tarihi itibarıyla da işi bırakma bildiriminde bulunan davacı, temyiz dilekçesinde, gerçek usule tabi mükellefiyetin getirdiği bu mali külfetleri karşılayamadığı için faaliyetine son vermek zorunda kaldığını iddia etmiştir. İdari yargı yerlerince verilen iptal kararının geriye yürümesinin doğal sonucu olarak; iptal edilen işlem ile ona bağlı diğer işlemlerin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesinin sağlanmasının yanında, bu kararlar, idarenin yeni bir hukuki durum yaratmasını zorunlu kılabilmekte ve/veya davacıya; dava konusu uyuşmazlıktan hareketle, idarenin işlemi nedeniyle gerçek usulde mükellef sıfatıyla faaliyet gösterilen döneme ilişkin olarak kendisinden haksız tahsil edildiği iddia edilen tutarların iadesi istemiyle dava açma hakkı tanımakta olduğu dikkate alındığında, menfaatin güncelliğinden bahsedebilmek için menfaat ihlalinin davanın açıldığı tarih itibarıyla gerçekleşmesinin yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir. Öte yandan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 46’ncı maddesinin 7’nci fıkrasında yer alan gerçek usulde vergilendirilmekte iken işini terk eden mükelleflerin veya işin eş ve çocuklara devri halinde bu şahısların terk tarihini takip eden yılın başından itibaren iki yıl geçmedikçe basit usule dönemeyecekleri yolundaki düzenleme uyarınca, işe başlama bildiriminde bulunması üzerine gerçek usulde mükellefiyet tesis ettirilen, daha sonra işi bırakan davacının veya işin eş ve çocuklara devri halinde bu şahısların, işe tekrar başlaması durumunda terk tarihini takip eden yılın başından itibaren iki yıl geçmedikçe basit usule dönemeyeceği ve gerçek usulde vergilendirilmeye devam edileceği dikkate alındığında, faaliyetini terk etmekle beraber davacının menfaat ihlalinin devam ettiği sonuca varıldığından, esası incelenerek karar verilmesi gereken davayı ehliyet yönünden reddeden Daire kararında hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Dördüncü Dairesinin, 18.4.2017 gün ve E:2016/20412, K:2017/3737 sayılı kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 8.11.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.